Kasım 23, 2024

Son Dakika Haberleri – Güncel Haberler

Gündemdeki haberler, güncel haberler, magazin, spor ve ekonomideki gelişmeler, yerel ve dünya haberleri Ulkugundem.com'da.

Gezegenin Sularla Kaplandığı ‘Mavi Dünya’ Öykü Serimiz Başlıyor: İlk Bölüm Şimdi Yayında!

18 min read
Gezegenin Sularla Kaplandığı 'Mavi Dünya' Öykü Serimiz Başlıyor: İlk Bölüm Şimdi Yayında!

Gezegenin Sularla Kaplandığı 'Mavi Dünya' Öykü Serimiz Başlıyor: İlk Bölüm Şimdi Yayında!

Geçtiğimiz günlerde başladığımız ve sizlerden de çok hoş yorumlar aldığımız hikaye serimize süratli bir biçimde devam ediyoruz. Geçtiğimiz hafta yayınladığımız hikayemizde tüm dünyada elektrikler kesilirse nasıl bir hayatımız olacağını “Soner” adlı bir kişilik üzerinden hikayeleştirdik. Şayet o hikayemizi okumak istiyorsanız buraya tıklayarak ilk kısmımıza erişebilirsiniz. Ayrıca çok yakında Soner’in yeni serüvenleri, elektriklerin neden kesildiğini keşfetme yolculuğunu aktaracağımız yeni bir kısım da gelecek.

Bugün sizlere sunacağımız hikaye ise tüm dünyanın su altında kaldığı bir âlemde geçecek. Küresel ısınmanın tesiriyle önümüzdeki senelerde gerçekten yaşama olasılığımız bulunan bu senaryoda kişiliğimiz sular içinde kalmış bir dünyada yaşam gayreti veriyor. O zaman hemen şimdi mutfağa gidip kahvenizi yapın, olasıysa rahat bir yere geçin ve sizler için sunduğumuz yeni hikaye serisinin tadını çıkarın.

Kısım 1: Bir kadeh su kapsa miydiniz?

Tekne

Herkese merhaba, ben Ece. Ebedî okuyanuslarda tek başıma seyahat etmeye çalışan bir gezginim. Hayatım süresince ebedî sudan başka bir şey görmediğim için bu benim hakikatliğim. Henüz 24 yaşındayım ve bu hayatta pek çok şeyi gördüm. Elbette görmediğim bazı şeyler de oldu. Bunların başında daha öncekilerin kara parçası dediği üzerinde içine düşmeden yürüyebildiğin son derece tuhaf bölgeler var. Gerçeğinde böyle bir biçimde yaşamanın nasıl bir şey olacağını her zaman hayal etmişimdir. Geçmiş insanlardan geriye çok fazla bir şey kalmadı, onlarca metre dalıp bulduklarımız şeyler var elbette, zati uyum kaynağım da genel olarak derinlerde bulduğum şeyleri ticaret merkezlerine götürüp satmakla sağlanıyor.

Şimdi bana çok uzakmış gibi gelen annem ve yolda karşıma çıkan gezginlerden elde ettiğim bilgilere göre dünyanın sular altında kalmasının ardından takribî 120 yıl geçmiş olmalı. Bunun neden olduğu mevzusunda herkesin söylediği bir şey var elbette, ancak bulduğum bir kitapta yazanlara göre bunun geleceği taaa 100 – 120 yıl evvelinden konuşuluyormuş. İnsanların dünyayı zehirlediğini anlatan kitap, bunun öngörüldüğünü, ancak kimsenin bu mevzuda bir adım atmadığını söylüyor. Neyse ne, bundan 100 sene evvel yaşayan insanlar kendilerinden sonrakileri ve elbette Dünya’yı çok fazla önem vermemiş. Bizler de onların yaraladığı dünyada yaşam gayreti veriyoruz.

Bu arada size nerede yaşadığımı söylemedim değil mi? Yaşadığım yer takribî 5 insan uzunluğunda ufak sayılabilecek yelkenli bir tekne. Çocukken annemden bildiğim bilgiye göre benim büyüklerim Türkiye’de yaşıyormuş, ancak şu anda tüm konutum yurdum bu tekne diyebilirim. Bazı özel noktalarım var, bazen teknemi o noktalara sürükleyerek dalış yapıyorum. Yemek lüzumumuz genel olarak denizin bize verdikleriyle oluyor, ancak su azıcık daha güç. Tuzlu suyu içilebilir suya dönüştürmek için bir tertibatım var. Suyu kaynatıp buğulaşan su taneciklerini başka bir kaba aktarmak için bir bakır kablo kullanıyorum. Elbette buradaki en büyük güçlük ateşe erişmek. 

Ateşe erişmek için balinaları yakalayıp onların yağını çıkartmak gerekiyor. Bu stil yağlar da ticaret noktalarında satılıyor. Ayrıca teknemin pek çok noktasında su ambarları bulunuyor. Yağmur yağdığında bu ambarların ağzını açıp dolmasını sağlıyorum. Anlayacağınız benim dünyamda en güç elde edilen şeylerin başında su geliyor. Bazı günler 1 kadeh su için sanki yaşam gayreti verdiğim de oluyor. Neyse ki şu gizemeler yağmur sezonundayız, ambarlarım ağzına kadar dolu. Gerçekten çok tuhaf değil mi, tüm dünya ağzına kadar suyla doluyken ben içmek için su bulmakta zorlanıyorum.

Kısım 2: Azıcık insan görmek gerekli

Su Dünyası tekne

Elimdeki pusula ve denizlerde elde ettiğim deneyimime göre bugün bir ticaret noktasına erişeceğim. Ticaret noktaları, geçmişte askeri emelli veya yük taşımak için kullanılan devasa gemilerin üzerine kurulmuş ufak adacıklar gibidir. Yakıt olmadığı için genelde hareket etmeyen bu gemiler, benim gibi ufak teknelere sahip çok sayıda gezginin bir araya gelip ticaret yapmalarını sağlıyor. Ben size bunları anlatırken ticaret noktası da ufukta görünmeye başladı. Gemiyi gördükten sonra ben de çok fazla oyalanmadan ticaret noktasında satmayı tasarladığım parçaları almak için kamara kısmına inmeye karar verdim. Ticaret noktasındaki çalışanlar için 1 adaleye kadar balık toplamıştım. Şu anda bütün olarak neredeyim öğrenmiyorum, ancak 20 – 30 metrelik dalışlarla dibe erişebildiğim ender noktalardan birinde bulunuyorum. Suyun derinliği genelde uçsuz bucaksız olur, o nedenle gezgin insanların büyük çoğunluğu derinliği fazla olmayan yerlerde bulunurlar. 

Annemin bana anlattığına göre trajedinin başlarında sular altında kalan Türkiye’den birkaç gemi, yükseltiyi yüksek yerlere erişmek için göç yolculuğuna başlamış. Günümüzde hangi alanlarda bu insanlar yaşıyor öğrenmiyorum, ancak çok geniş bir alanda bu insanları görmeye devam edebiliyorum. Bu arada çok farklı diller konuşan insanlar da bulunuyor elbette, etrafımda daha çok Türk insanlar bulunsa da bağlantıda kalmak için insanlar İngilizceyi de öğreniyorlar.

Daha Öncekinden insanlar gerçekten çok tuhaf şeyler kullanıyorlarmış, mesela ince bir dikdörtgen görünümünde olan taş gibi yapılar var. Bu yapıların ne işe yaradığını bütün olarak öğrenmiyorum, ancak sayıları bir hayli fazla. Onun dışında işe verim de bazı şeyler var. Mesela tencere, tava stili şeyler çok iyi maliyetten satılıyor. Ayrıca her ne kadar artık çürümüş olsalar da giysiler çok kıymetli olabiliyor. Bu giysiler genelde teknelerin yelkenlileri için kullanıldığı için bir hayli çok lüzum dinleniyor. Benim gibi gezginler ise dalış yaparak bunları çıkarabiliyor. 

Tabi dalış yapmak herkes için çok kolay bir vaziyet değil. 20 – 30 metre derinliğe inip orada dakikalarca zaman geçirmem gerekiyor. Yeniden de bu vaziyet beni çok zorlamıyor. Sanırım karada yaşayan insanlar ilk başta sular yükselince buna çok da fazla geçim sağlayamamış, ancak denizle gelişen benim gibi insanlar için bu vaziyet çok da güç gelmiyor sarihçesi. Satacağım birkaç eşyayı yanıma alıp tekneyi de geminin limanına bağladıktan sonra kendimi tekneden dışarı attım. Takribî 1 aydır hiçbir insan görmüyorum. Hazır buraya gelmişken teknemi erzakla doldurup 1 gece handa takılacağım. Burada çalışan birkaç dostumla sohbet edip değişik gezginlerden gelen bilgilere de erişebilirim böylece. 

Evvel işlerimi halletmek için geminin değiş tokuş kısmına gittim. Buraya gelen insanlar denizlerden topladıkları ganimetleri jeton karşılığında değiş tokuş edebiliyorlar. Jetonlarla da geminin değişik kısımlarından başka eşyalar alınabiliyor. Elimdeki birkaç metal eşyayı ve sanki altın kıymetinde olan 10 kilo kadar toprağı jeton karşılığında sattıktan sonra hemen yakıt kısmının yolunu yakaladım. Buradan da gereksinimlerimi uzun zaman karşılayacak balina yağını alıp tekneye yükledim. Sonraysa yeniden en az 1 ay süresince gereksinimlerimi karşılayacak patates eşi birkaç yemeklik malzeme aldım. Yeni seferimde kullanacağım değişik eşyaları da tekneme yükledikten sonra dostlarla buluşmak üzere doğrudan hanın yolunu yakaladım. Burada her geldiğimde takıldığım gemide çalışan Joseph ve Melisa’yla bir araya geldim. 

Sarihçesi dostlarımla beraber burada geçirdiğim zamanlar beni hep mutlu etmiştir. Bir başıma günlerce engin denizlerde yolculuk yapmak her zaman çok da zevkli değil. Dostlarıma bu sefer azıcık daha uzun yolculuğa çıkabileceğimi ve ne zaman geri döneceğimi bütün kestiremediğimi söyledim. Joseph’in coşkulu bir biçimde anlattığı gemi rivayetleri ve Melisa’nın değişik gezginlerden bildiği bilgileri iyiden iyiye birleşimleyip karnımı da bir hoş doyurduktan sonra sabahın erken saatlerinde başlayacağım yolculuktan evvel azıcık dinlenmek için geçimaya hazırdım. Dostlarımla vedalaştım ve bir sonraki görüşmemize kadar kendilerine dikkat etmelerini tembihledim.

Kısım 3: Yeni ufuklar

Yat

Sabahın erken saatlerinde kalktıktan sonra tüm gereksinimlerimi karşılayan ağırbaşlı teknemle yine yola çıktım. Bu sefer izleyeceğim rota daha evvel hiç gitmediğim bir rotaydı. Önümde uzun bir yolculuk vardı, ancak teknem bu yolculuk için hazır ve eforluydu. Teknem de yiyecek yemeğim, içecek suyum da olduğu için bu yolculuk için hazırdım.

Teknede günler genel olarak çok sakin geçiyordu. Rotamı tanımlayıp işlerimi de hallettikten sonra teknemin ön kısmında yer alan ağlara kendimi attım. Bitkinliğin tesiriyle gözlerim minik minik kapanırken, ayağımın altındaki şeyin hiç sallanmayacağı hayallere doğru dalmaya başladım. 

Uyandığımda güneş artık arkama geçerek hayli bir yol almıştı. Hemen derlenip pusulayı aldım ve bir rota hakimiyeti yaptım. Rotamı doğrulayıp teknemin yerini tertip ettikten sonra alt kattaki ambara gidip azıcık su içtim ve 2 patates çıkardım. Patatesleri ateşe atıp pişmesini beklerken kendi elimde yaptığım oltamı çıkarıp balık avlamaya başladım. Her ne kadar erzağım olsa da bu erzağı çıkacağım uzun yolda dikkatli kullanmalıydım. Bu nedenle yiyecek gereksinimimin büyük bir kısmını denizlerden karşılamam gerekiyordu. Takribî yarım saatlik bekleyişimin ardından oltama orta boylarda bir balık tutuldu. Tuttuğum balığı da süratlice arınıp patatesin yanına pişmesi için koyduktan sonra bir köşeye oturup pişen yemeğimin olmasını bekledim. Elbette bu hoş âna anlam katan bir değişik şey de ebedî ufukları güneşin batışıyla birleştiren manzaramdı. Hava artık kararmıştı. Yemeği yediğim ve gün içerisinde yapacağım başka bir şey kalmadığı için tekerrürden yatmaya karar verdim. Hem teknede hayat erken başlardı. 

Sabah kalktığımda karşımda ticaret noktaları kadar büyük olmasa da benim teknemden çok daha büyük olan bir gemi vardı. Ayrıca benim hayatımda gördüğüm en pak ve sağlam gemi olabilirdi. Günümüzde gemiler küflenmiş ve pek çok yeri bölünmüş biçimde yollarına devam ederlerdi, ancak bu geminin hiçbir yerinde zarar yoktu ve boyası sanki dün yapılmış gibi duruyordu. Ben bunları düşünürken geminin içinden biri çıkıp bana el sallamaya başladı. 20 – 25 yaşlarında bir erkek olduğunu düşündüğüm bu şahıs, beni gördüğüne bir hayli memnun görünüyordu. “Heyyy merhaba” diye seslendi bana. Ben de ona “Merhaba” dedim. “Ben Oğuz, uzun zamandır gördüğüm ilk insansın. Tekneni yatın arda bağlayıp yanıma çıkmak ister misin?” diye seslendi. Gerçeğinde böyle bir öneri yapıldığında riskleri düşünerek bu gidişata çok sıcak bakmazdım, ancak Oğuz bana hasar verecek bir insana benzemiyordu. Ayrıca böyle bir teknenin nasıl muhtemel olduğunu merak ediyordum. “Tekneyi arkaya sürüklüyorum, ipi meblağ mısın?” dedim ve hemen dümene geçtim. Teknemi gemiye bağladıktan sonra ben de merdivenlerden Oğuz’un yanına çıktım. “Tekerrürden merhaba” dedi Oğuz. Ben de hafif bir tebessümmeyle “Merhaba” dedim. “Sana hitap etmem için adını söyler misin acaba” diye sordu Oğuz. “Aaa çok pardon, ben Ece” diye yanıtladım hemen. 

Yatın artta tanışma faslını geride vazgeçtikten sonra kamaraya doğru yürüdük. Yatın içinde daha evvel hiç görmediğim şeyler vardı. Oğuz kamaraya geçince koltuğa oturdu. Ben de onun oturduğu yerin karşısında duran değişik koltuğa yerleştim hemen. “Nereden geliyorsun Ece hanım” diye sordu Oğuz. “Çok da uzak olmayan yerlerden çok uzak olan başka yerlere gidiyordum.” diye yanıtladım. Arkasını arkasına sualler sorarak hakkımda bilgiler elde etmeye çalışan Oğuz, “Tek başına mı yaşıyorsun?” diyerek bir başka sual yöneltti bana. Ben de “Evet, tek başıma yaşıyorum. Babamı zati hiç tanımıyorum. Ufakken annemle beraber seyahat ederdik, ancak ben 8 yaşındayken korsanların hamlesine uğradık ve beni son anda kayığa koyup oradan uzaklaştırdı. O gün bugündür bu hayatta tek başımayım.” diye yanıtladım.

Suratında üzüldüğünü muhakkak eden bir buruklukla “Bunu dinlediğime üzüldüm. Makûs hatıralarını yine canlandırmak istememiştim” dedi. “Elbette üzücü, ancak konuşmak daha öncekisi kadar acıtmıyor” diye cevapladım bende. 

“Beni konuştuk, şimdi gizeme sende Oğuz’cum. Sen kimsin, nereden geldin? Bu gemi nasıl bu kadar iyi korunabildi? Bence yanıtlanması gereken hakikat sualler sende.” dedim suratımda eğri bir tebessümmeyle. “Aaa evet, az evvel söylediğim gibi ben Oğuz. Büyük büyük babam bir bilim insanıymış. Buzulların eriyip tüm dünyayı sular altında vazgeçeceğini bildiği için elindeki tüm mülk varlığını satıp bu yatı almış. Bugün dahi yatın böyle olduğunu düşünürsek kendisinin çok zeki olduğunu varsayabiliriz. Bu yat, içindeki insanları kendi başına yaşatacak biçimde dizayn edildi. Deniz suyunu içilebilir suya çeviren bir filtreleme sistemi var. Ayrıca motorlara ve yatın değişik aksamlarına efor sağlamak için üst tarafta güneş enerji sistemleri var. Dedemlerin babama, babamın da bana öğrettiği şey teknenin her zaman korunması gereken şey olduğuydu. Bu nedenle tekneyi devamlı pak yakalamak, tüm işlevlerini çalışır gidişatta bulundurmak için eğitildim. Şayet biz tekneyi sağlam meblağsak o da biz hayat verir. Mesela yatın orta katı tamamen tarım için ayrıldı. Güneş enerjisinden elde ettiğimiz enerjiyi burada muhtelif sebze ve meyveler yetiştirmek için yakalıyoruz. Tabi bir de daha önceki dünyadan kalma pek çok tohum ve kitap da burada gözetmekle mesul olduğum şeyler arasında bulunuyor” dedi. 

Bildiğim bilgileri hala hazmetmeye çalışırken suratıma kazınan afallamış ifadesini silmeye çalıştım ve “Bunlar benim için inanması çok güç şeyler. Deden anlattıklarına göre çok zeki bir insanmış ve tüm ailesi için çok iyi bir şey başarmı. Şimdi senden dünyanın neden böyle olduğuna dair bilgiler bilmek istiyorum.” diyerek içten bir yanıt verdim. “Elbette anlatırım, ayrıca istediğin kadar burada kalabilirsin. Hatta gideceğin yere benimle gitmeye ne dersin?” diye seslendi Oğuz. Bu öneri karşısında ne diyeceğimi öğrenememiştim, senelerce aradığım pek çok sualin yanıtı burada olabilirdi. Bu karar, hayatım süresince vereceğim en farklı karardı. Oğuz da iyi bir insana benziyordu. Böyle düşününce vaziyet çok sarihti. “Böyle bir öneriyi yalanlayamam sanırım. Ama şimdiden söyleyeyim, sana soracağım çok sual var.” dedim. İçten bir kahkaha atan Oğuz, “Elbette, merak ettiğin herşeyi sorabilirsin. Anne ve babamı kaybettikten sonra ilk kez kendimi yalnız sezmiyorum” dedi. Çok hoş bir şey söylemişti, azıcık düşününce ben de uzun bir zaman sonra ilk kez bir yolculukta yalnız başıma olmayacaktım. 

Kısım 4: Geçmişin yanlışları bizim geleceğimiz

Okyanus

Oğuz’la çok iyi uyuşmuştuk. Gerçeğinde denizlerdeki çoğu insan gibi bizler de yalnızlığımızı giderecek iyi insanlar arayışı içerisindeydik. Beraber yolculuğa başlayalı takribî 1 hafta geçmişti. Oğuz bana anne ve babasının kaldığı yeri vermişti. Ben de ona yatın günlük işlerinde dayanak ediyor, merak ettiğim suallerle sanki başının etini yiyordum. Yeniden de halinden çok memnun görünüyordu. Sarihçesi ben de bu gidişattan çok mutluydum. Sonunda gerçekten iyi anlaşabileceğim bir yol dostu bulmuştum kendime. 

Oğuz’un bu süreçte bana anlattıklarımdan bildiğim kadarıyla içinde bulunduğumuz sene 2212. Tüm dünyanın sular altında kalması ise öyle birden asıllaşmamış. 1900’lü yılların ortasında yaşanan 2. Dünya Savaşı’ndan sonra başlayıp taa 2100’lü senelere kadar devam eden senelerde insanlar ilgisiz bir biçimde davranarak dünyayı bu hale getirmişler. Özellikle 2000’li senelerin başından itibaren bu olayın gerçekleşeceği pek çok araştırmada ortaya çıkmaya da başlamış, ancak insanlar kendi rahatlarına düşkün olduğu için bunu pek fazla önem vermemişler.

Oğuz, dünyada hala kara parçası olduğuna inanıyor. Bunun hakkında da çok sağlam bir tezi var. Buzul sularının erimesi neticeyi dünyadaki okyanus ve denizlerin takribî 4000 – 5000 metre arasında yükseldiğini söyledi bana. Bunun sonucunda da bu yükseltinin üstünde kalan bazı bölgelerin var olabileceği neticeyi doğuyor, ancak bu stil yerler çok az ve bugünkü teknolojiyle bulması bir hayli güç. Ayrıca bu kadar yüksek yükseltiler bulunsa da muhtemelen ufak isme bölgeleri olarak kalmış olmalılar. Yeniden de geleceği evvelden görüp ailesine bir fırsat sunan Oğuz’un dedesinin bize sunduğu ihtimaller sayesinde beraber bir kara bulma yolculuğuna çıkmaya karar verdik. Bu yolculuk uzun sürecek olsa da bizim de bir tezimiz bulunmuyor. 

Bu arada yatta yetiştirdiğimiz şeyleri görmeniz gerekli. Hayatımda daha evvel hiç görmediğim şeyler var. Aralarında en çok hoşlandığım şey ise karpuz oldu. Fazla lezzetli olmasının yanında içi sanki su ambarı gibi. Karpuz dışında çilek, salatalık, domates, biber, patlıcan gibi sebze ve meyveler de yetiştiriyoruz. Sarihçesi ivedi geçim sağladığımı düşünüyorum. Oğuz da ailesini kaybettikten sonra hayatına yine anlam kazandırdığımı söylüyor. Ne palavra söyleyeyim bu stil laflar beni çok mutlu ediyor. Zira aynı duyguları ben de Oğuz için seziyorum. 

Bu arada daha evvel denizin altında bulduğum dikdörtgen şekildeki siyah taş gibi yapılardan bahsetmiştim ya size. Onların adı telefonmuş. Daha Öncekinden insanlar bu aygıtlarla dünyanın rastgele bir yerinden istedikleri bireylerle görüşebiliyorlarmış. Sarihçesi bunu bildiğimde hayran kalmadım dersem palavra söylemiş olurum. 

Anlayacağınız şu anda halimden bir hayli memnunum. Gelecek neler gösterecek meçhul, ancak Oğuz’la beraber önümde uzun bir serüven varmış gibi görünüyor.

Yeni kısımda neler olmasını istersiniz?

Tüm dünyanın sular altında kaldığı bir âlemde geçen hikayemizin ilk kısmı burada sonlanıyor. Ece ve Oğuz’un yeni kısımlarda yaşayacağı uzun mu uzun bir yolculuk var. Bu yolculukta yaşamalarını istediğiniz serüvenler var mıdır? Şayet hikayemiz güzelinize gittiyse bizlere yorumlarda belirtebilir, yeni hikaye teklifleri sunabilirsiniz.

Kaynak: www.webtekno.com
URL: https://www.webtekno.com/mavi-dunya-oyku-ilk-bolum-h109475.html

Bir yanıt yazın