Marmara Denizi’nin Halini Bir Cesede Benzeten Türk Hidrobiyolog, Deniz Salyasının Sebeplerini Açıkladı
6 min readMarmara Denizi’nde birkaç aydır devam eden ve endişe verici sonuçları olan bir müsilaj (deniz salyası) problemi var. Deniz yüzeyini kaplayan büyük bir tabaka halinde bulunan müsilaj, yaydığı kötü koku ve oluşturduğu kalın sümüksü tabaka ile bir süredir medyanın gündeminde. Ancak aslında problem yalnızca yüzeyde değili, Marmara Denizi’nin derinliklerinde de aynı oluşum mevcut. Müsilajın oluşmasına yönelik gerekçe olarak ise kirlilik ve su sıcaklıklarındaki anormal artış gösteriliyor.
Ancak esas konu bu kirliliğe ve sudaki sıcaklığın artışına sebep olan şeylerin ne olduğuna geldiğinde genelde çok net cevaplarla karşılaşmıyoruz. Yaşanan soruna ve Marmara Denizi’ndeki genel kirliliğe yönelik bu tür soru işaretlerini giderecek önemli açıklamalar, MAREM (Marmara Environmental Monitoring –Marmara Çevresel İzleme) projesi yürütücüsü, hidrobiyolog Levent Artüz’den geldi. Artüz, yıllar önce sistematik bir şekilde, sorumsuzca kirletilmeye başlanan Marmara Denizi’nin bugünkü halini bir ‘cesede’ benzetti.
Aynı sorun geçmişte ilk kez 2007’de gözlemlenmiş:
1+1’e verdiği oldukça kapsamlı ve ne yazık ki üzücü detaylarla dolu röportajda Artüz, müsilajın daha önce ilk kez 2007 yılında gözlemlendiğini ve o dönemde de çok ciddi boyutlarda olduğunu ifade ediyor.
Genel olarak müsilajın ne olduğunu da açıklayan Artüz, durumu en basit haliyle ”Bir tarifle anlatmak gerekirse; oklava şeklinde bir tavuk yumurtası düşünün, bilimsel ismi Proboscia alata olan plankton, kısa sürede anormal artış gösteriyor. Daha sonra patlıyor. Patlama derken bomba patlaması değil, çiçeklenme, tomurcuk patlaması. Ölüp kırılıyor. Kırılınca hücre içi sıvısı ortama yayılıyor. Tıpkı yumurtanın beyazını su dolu bir bardağa dökmek gibi” sözleriyle özetliyor.
Sorun yalnızca yüzeyde değil:
Yüzeyde görünen müsilaj sebebiyle durumun yalnızca yüzeydeki bir pislik gibi görülmesi, anlaşılması muhtemel ancak Artüz’ün açıklamaları problemin aslında ne kadar ciddi olduğunu gösteriyor.
Marmara Denizi’nin en derin noktalarında bile müsilaj ile karşılaştıklarını ifade eden Artüz, sorunun bu boyutunu ”Marmara Denizi’nin tabanına ses dalgası yollayarak derinliği ölçtüğümüz cihazlarımız var. Ses dalgalarıyla derinliği ölçen aletler Marmara Denizi’nin büyük bir bölümünde derinliği 25 metre gösteriyor. Altınızdaki derinlik bin metre de olsa alet 25 metre gösteriyor! Çünkü çok büyük bir müsilaj yoğunlaşması var. Ses dalgaları çarpıp geri dönüyor. Tam derinliği ölçmenin imkânı yok. Bin metreyi aşkın derinliklerden, çukurlardan, su numuneleri alıyoruz. O derinliklerde de müsilaj var.” sözleriyle özetliyor.
Peki zararı ne?
Müsilaj haberlerinde hep ‘balıkçıları olumsuz etkilediğinden’ bahsediliyor. Ancak ne yazık ki müsilajdan kötü etkilenen yalnızca balıkçılar değil. Bu oluşum, Marmara Denizi’nin tüm biyolojik yapısını baştan aşağı kötü etkiliyor.
Artüz durumu ”Müsilaj agregat çok yapışkan, bulaşkan bir yapıya sahip. Balık yumurtalarının büyük çoğunluğu denizin yüzeyindedir. Yumurtanın içinde yağ damlacığı vardır ve yüzerler. Yüzeydeki yumurtalar müsilajın içinde hapsoluyor ve yaşama şansları kalmıyor. Larvalar için de aynı şey söz konusu. Müsilaj ortamdaki hayvansal besini, yani zooplanktonu içine hapseder. Müsilaj zamanla, hareket edemeyen (sesil) midye, istiridye, tunikatlar gibi canlıların üzerine de çöker. Deniz çayırlarını örter ve ışıkla temaslarını keser. Bu canlıların beslenmesini ve solunumlarını etkiler. Böylece tür çeşitliliği daha da azalır.” sözleriyle açıklıyor.
Gelelim sebeplerine:
Müsilajın sebebinin kirlilik ve su sıcaklığının yüksek olması olduğunu söylemiştik. Ancak Marmara Denizi’nde bu sorunların neden kaynaklandığını bilmeden gerçek sebebi anlamak mümkün değil. Çünkü müsilaj, dönemsel bir anomalinin değil, yıllardır devam eden bir problemin sonucu.
Artüz’ün açıklamalarına göre Marmara Denizi 1989 yılından bu yana koskoca İstanbul’un tüm atıklarıyla sürekli kirletiliyor. Bu kirlilik, aynı zamanda suyun bulanıklaşmasına sebep oluyor. Bulanık su da güneş ışınlarını hapsederek daha fazla ısınıyor. Bunun sebebi ise zamanında bilim insanlarının açıklamalarını ve ‘olmaz’larını dinlemeden atılan adımlar.
Artüz o dönemde yaşananları ”İstanbul bugünkü kadar büyük değildi, ama o zaman da “megakent” denirdi. Yine yeni bir konsorsiyumla İstanbul Kanalizasyon Projesi Revizyonu adı altında CAMP-Tekser isimli bir proje üretildi. DAMOC İstanbul Kanalizasyon ve Su Temini projesiydi, CAMP-Tekser ise onun “revizyonu!”. İlk iş arıtmalar “ön arıtmaya” çevrildi. Politik akıl ve onun şakşakçıları “Pisliği kolektörlerde toplarız, Derin Deniz Deşarjıyla Marmara’nın alt akıntısına basarız ve Karadeniz’e göndeririz” dediler. En iyi şartlarda alt akıntının sadece yüzde 10’u Karadeniz’e ulaşıyor. Bilim insanlarının yüzde 90’ı ayağa kalktı. “Bu olmaz” dendi. Ama dinleyen olmadı. Kamuoyunda büyük tartışmalar yaşandı. Fakat idare bilimle inatlaşarak bu revizyonu uygulamaya soktu” sözleriyle özetliyor.
Bilim insanlarının açıklamaları önemsenmeden uygulamaya konan akıl almaz bir karar, tüm şehrin atıklarını Marmara Denizi’ne dökerek denizi bütünüyle kirletmeye başlıyor ve aradan geçen 30 yılın ardından biyoçeşitliliği yok olmuş, kirlenmiş ve denize girmenin bile riskli hale geldiği bir Marmara Denizi kalıyor geriye.
Artüz’ün Marmara Denizi’ndeki kirliliğe, sebeplerine ve karşılaşacağımız üzücü sonuçlarına yönelik olarak pek çok soruyu yanıtladığı röportajın tamamına buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Kaynak: www.webtekno.com
URL: https://www.webtekno.com/marmara-denizi-deniz-salyasi-sebepleri-levent-artuz-h110479.html